Sayfalar

2010-09-29

Film Ekimi başlıyorrr...




Bir zamanlar ısrarla takip ettiğim festivaller arasındaydı. İstanbul Film Festivali, Komedi Filmleri Festivali, Film Ekimi.... 
Öncesinde listeler çıkarır, haritalar çizer, filmler hakkında geniş bilgi edinir, nereden çıkıp nereye gidiline bilineceğine dair geniş planlar yapardık. Evet evet neredeyse festivale gitme seremonimizi proje kıvamına getirir, başarı ile sonlandırdığımızda hüzünlenir, ufak çapta bir matem tutar, seneye görüşmek üzere der ayrılırdık...
Ayrılmadıklarımız da olurdu tabi ama festival arkadaşı ayrı olmalıdır... Tamam itiraf ediyorum festivale herkes gelmek istemez. Birlikte her daim festivale gidebilecek arkadaşlarım ayrı olduğundan diğer arkadaşlarım hayatıma birini soktuğumu ve köşe bucak kaçıp çılgınlar gibi bir aşk yaşadığımı düşünürlerdi. Gerçek şuydu köşe bucak sakladığım sevgilim sanattı:))))


Sonunda yaşamak istemiyorum deme riskinin yüksek olduğu Fransız Filmleri, sonuna kadar karanlık Afgan Filmleriydi, alt yazısını önümdeki entel bonus koca kafalı amca yüzünden göremediğim tahminen anlamaya çalıştığım Danca filmlerdi....


Hatta bir keresinde tanıdığım en yaratıcı, bakışı dünya tatlısı, huysuz mu huysuz ve en mühendis sevgili bir arkadaşımla plansız bir filme girelim demiştik. Heyecan burada başlıyor işte düşünün film kime ait, kim var kim yok, eleştiri yorum hiç bir şey okumamışız. Arkadaşım döndü "amaan film ne kadar kötü olabilir ki.... dedi ve devam etti, olmadı paramızı geri isteriz hahah" Bu ölmeden önce kullanılan son sözler gibi tarihe altın harflerle kazınacak hatta literatüre geçebilecek önemlilikte bir diyalogtu. (monolog değildi çünkü gülerek sohbete dahil olmuş ve bir çeşit heehe değil mi ama demeye getirmiştim)

Film başladı emin olmamakla birlikte Afganca'ydı diyaloglar, iki çocuk ve bir köpek filmin baş rol oyuncularıydı buraya kadar normal neden olmasın tabi... Bahsi geçen 2 çocuk filmin başından sonuna avaz avaz bağırırken, tabi geriye köpek kaldı o da boş durmadı havladı... 10 dakika geçmişti arkadaşım dönerek "paramızı çok acil geri vermeliler"dedi. Şoka girmiştim cevap verebildim mi hatırlamıyorum sanırım beyin bir süre sonra uyuşabiliyormuş anlamış olduk. Tabi ki böyle bir filmde ara olmalıydı,dimiii olmalıydı.!! Tabiki yoktu... 1saat 33 dakika... Evet evet izledik... Sonuna kadar savaştık!...

Filmin sonunda artık savaşı kaybetmiş sinir buhranı geçirmiş olan bizler ohh derken yanımızdaki çift ayağa kalktı!! Hayretle bakarken acaba ne olabilir? Sonunda bitti diye sevinç çığlıkları atıp birbirlerine sarılırlar herhalde diye beklerken onlar alkışlamaya başladılar, hemde ayakta!!.. Sanmayın ki şaşırdık hiç bozuntuya vermeden, hiiiiiç aynı filmi izlememişiz gibi düşünerek, bu hikayeyi kapadık.... Evet eminim film konusu ve mesajı itibari ile çok içerikliydi ama biz sürekli bağıran çocuklardan , havlayan köpekten ve karanlıktan adapte olmadık yani sanırım:) Hatırladıkça zangırdıyorum:))
Aradan yıllar geçti ve filmi az önce buldum...  Şu an buradalar.. Yukarıdaki fotoğraflar filme ait,


Fransız-İran-Afgan yapımı film tam bir üçü bir arada hissi verdi gerçekten... Şaşkın Köpekler (Stray Dogs)...
Film bir dolu ödül almış. 2005 yılında gittiğimiz filmin etkileri hala üzerimizde olduğuna göre film bu kadar ödüle değermiş:)

Her ne kadar uzun süredir ben de bu keyifli sanat etkinliğine dahil olamasamda hikayeden kıssadan hisse çıkarma ve filmlere bir göz at derim, hatta hazır kendine alırken bana da bir bilet ayarla derim:)

http://filmekimi.org/

Ps: Bu hafta sonu yokum ama emin ol bir dolu hikaye ile geri döneceğim....




2010-09-24

30'a Bir Kala....



Doğum günüme daha çok var evet ama bugün aklıma takıldı bir an, hatta aklımla birlikte tüm benliğim de orada öylece kala kaldı:)

8 yaşımı düşünüyorum, o zamanlar 20'lere geçmek terfi etmek gibi bir şeydi. Wowww bir gün ben de 20 olucam derdin, hani hiç gelmeyeceksin yaaa rahatsın tabii...
Zamanın yavaş ilerlediği yaşlar...
Eee malum okula gidiyorsun, bunun yazılısıydı, sözlüsüydü... Zor zanaat...

20 oldun ee bu muydu dansöz de var mı? dedin, 25 oldun zaten nasıl oldun sen de bilmiyorsun,:) öyleee bir baktın sabahları iş için ayaktasın...
25 sonrası çorap söküğü gibiydi, sanırım birileri çarkı çok hızlı çevirmeye başladı ve farkında mısın önceleri ooh gelse de kutlasak dediğin, herkesin seni sevdiği, sevgi pıtırcığı sözleri ile sarım sarım sardığı o en sevildiğin günün yani doğum gününün sırası çok ama çok hızlı geleye başladı, Yahu daha yeni kutladık yine miii??:)))
Ömrünce hiç bir oyunda hile yapmadın ama sanırım bu konuda hile yapma özgürlüğün var, yoo benim doğum günüm değil deyip ortada bırak mesela bu sene birilerini:)
Şimdi anlamıyorum 20'ye dün bastın, ee bunun promosyonu mu kalan 10 yaş?..
En çok deneyim edindiğin pek bir tatsız yıllardır bu iki yaş arası da yahu.. Aşk acıları, iş deneyimi edinirken sürüm sürüm sürünmek, gittikçe ciddileşmek, kazık yemek, kazık atmak, ölmek istemek, fazlasıyla yaşamak istemek, bulutların üstüne çıkmak, magmada yıkanmak vs...

veee 30'lar...
Artık terfi değil de hani çok da bayılmadığın bir pozisyon değişikliğidir. Hayır artık işi de değiştiremezsin alışmışsındır, eee alışkanlık başa bela:)

30'lar dedim de aklıma 80'ler geldi.. Dur dur merak etme başlamıycam yine vatka takan, saçını dolma yapan diyee:) Tamam anlaşıldı keyifli bir zaman aralığıymış bizde çocuktuk ablamız falan aracılığı ile yakın markaj öğrenmek durumunda kaldık... Benim favorim 90'lardır, trilyon malzeme çıkar ama takmışız bir 80'lere gidiyoruz işte. Birbirini haplayıp yatağa atmak isteyen kadını erkeği kıllı, saçlı karakterler, karda bikinisi ile güneşlenen ne hikmetse de bundan bildiğin haz alan Türk filmi karakterleri neşe kattı hayatımıza, 80'ler bir geçişse 90'lar bunun bocalamasıydı, saçmaladıkça saçmalandı ama çokkk keyifli yıllardı:) Biraz uyuduğumuz, sorgulamayı bıraktığımız yıllar mıydı?.. Başlangıç orası mıydı? Belki de Banu Alkan'ın colasına atılan o hap aslında toplum olarak ufak ufak hepimizin artık yurdum içeceği gibi benimsediği colalarımıza atılmaya başlanmıştı...

Konuya dönersek..:)
veee evet biliyorum 40'ları merak ediyorsun, hoş konuşurlar bu yaş aralığı için.. Olgunluk zamanıdır, 30'lar aynaya baktığında her yeni çizgin için üzülürken, 40'larda onlara dokunup bu da şurada olmuştu deyip tebessümle anıyormuşsun... Olgunluk yaşıymış yani bir nevi eriyormuşsun, hani sürekli bir kadeh atmış gibi bir gülümseme hayal ediyorum en azından sende... Rivayet işte zamanla anlarız... Aman 30'lardan memnunuz şu ara lütfen bize çizgilerimizi çoğaltmak için çok zaman ver, şikayetliyim 20'ler çok hızlıydı:)

Bu sefer günün LİNK'ini aşağıda veriyorum çünkü ne kadar uyarsam da tarayıcının başka penceresinde açmıyorsun sonra da panikliyorsun ve geriyorsun beni:) Al ceza sana sonunda dinlee...

Ps: Hayatta bu yaşlarda bazı şeyler için çok mücadele etmek gerekiyor ama unutma bu mücadeleyi verirken harcadığın zaman senden gidiyor. Zor olan ikisini bir arada götürebilmektir, mutlu olan ikisini birbirine karıştırmadan yola mutlu devam edebilmektir!!