"Bunca yıl nasıl izlememişim?" dediğim baharat kokulu harika bir film....
Bilirsin çok kullandığım baharat, benim için farklılıklardır, kendine has özelliklerdir. Yemekleri de baharatsız yiyemem...
Yakınırım sana arada;
- Bugün nasılsın?
- Güzel bir gün ama baharatı yok...
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjwJDBQbA6kmPKnDs0P91JPJTgKpOuvStYsnCDW8DEWR46nbGnoE83E8g2OtRGFDDSkIqFdL2P2zH3Ew_C0AKzRqjyqTB1mcwucLufhBD4891uuVWM2IIQDbR1iN-YKhAohj_1OMeq9u1-s/s200/30032007230855JSUIEV.jpg)
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhu-qiHjKsYDcTZm9_fKLZXBZRCXwX1O6iA7VgzPRmMmL8hNMaOx3w0Zc7d72yUcCpIeSARQ8TvgNGKBioiP-O5sexjJnSMPkqrEdDcXTDfDmDIRDF3qSerY_9ZL2sQwnrm-Eqpypaej0o2/s320/bscap0002.jpg)
Dedim ya başından sonuna anlatmayı sevmem diye ama bu film ile ilgili duymanı istediğim o kadar çok replik var ki aslında...
Hikaye İstanbul'da başlıyor ve bir çok filmden farklı olarak 3 bölümden oluşuyor, isimleri ise çok daha farklı; mezeler, ana yemek, tatlılar.
Fannis İstanbul'da yaşayan Rum bir ailenin çocuğu. Dedesinin boğazın batı yakasında diye geçen tahminimce Eminönü'nde baharatçısı var. Bugünde başlayan hikaye 1959 yılına dönerek devam ediyor ve ardından yeniden günümüze dönülüyor.
Araya bir kaç replik sokmak istiyorum, çok ama çok etkilendiğim tümceler var...
"- Bazen karşıya istediğini anlatmak için yanlış baharat kullanmalısın!! Kimyon sert bir baharattır; insanları sakinleştirip içe döndürür. Tarçın ise insanların karşısındakinin gözüne bakmasını sağlar. Eğer evet demek istiyorsan tarçın kullan!"
Bu repliği duyar duymaz aklıma kız istemeye giden erkeğin kahvesine tuz koyma hikayesi geldi. Geçenlerde pek bir yakın arkadaşımı istemeye geldiklerinde bu güne kadar saçma gelen bu mizansen ile karşı karşıya kaldım. Müstakbel damat zaten eli ayağı titrer halde heyecanlı iken içtiği o korkunç tuzlu kahvenin farkına bile varamadı ama biz nedense bu olaydan çokça keyif aldık. Filmi izlerken buna güldüm ve tamamen dedenin verdiği taktiğe bağladım. Sanırım şimdi bu komik merasim daha bir anlamlı hale geldi.
Dikkat çekici bir cümle;
"Dede gastronom sözcüğünün astronom sözcüğünün içinde saklı olduğunu söylüyor ve gezenleri anlatmaya başlıyor torununa... Gezegenleri özelliklerinden dolayı baharatlara benzetiyor.
"Midyeleri görünce aklıma hep hamam gelir, insanların yürekleri de buharla birlikte açılır." Bunu duyduğumda hayırdır inşallah dedim, demedim değil. Ne alaka dedim ama filmde böylesi garip tümceler o kadar güzel sahnelerle bağlanıyor ki etkilenmemek mümkün değil.
ve harika meze benzetmesi;
"Mezeler uzağa gidilen yolculukları anlatan öykülerle büyük benzerlik gösterir. Tatları ve aromaları duyguları baştan çıkarır ve macera dolu o büyük yolculuğa hazırlar. Bu yüzden Yunanca'daki geri dönüş sözcüğü dönmek sözcüğünün içinde gizlidir.
"Bu hayatta iki çeşit yolcu vardır, birincisi haritaya bakarak yolculuk edenler, ikincisi de aynaya bakarak yolculuk edenler. Birincisi hep gider, ikincisi ise geri döner"
Tren garında ayrılırken dedenin çocuğa söyledikleri;
"Olduğun yerde yıldızlara bakmayı sakın unutma. Gökyüzünde görebileceğin şeyler vardır ama göremediğimiz de çok şey vardır. Her zaman diğerlerinin göremediği şeyleri anlat. Çünkü bütün insanlar göremedikleri şeylerin hikayesini dinlemeyi pek sever. Tıpkı yemek gibi; yemek lezzetliyse içindeki tuzu görmek umurunda olmaz."
"Bir Tutan Baharat" Türk-Yunan ortak yapımı.Filmin geçtiği yıllara ait siyasi bir takın olayları da filmin içinde buluyorsunuz ki aslında anlatılan siyaset değil yaşanmış bir zorunlu ayrılış hikayesi. Empati kurmaya zorluyor insanı... Ayrıntısını ve tarihsel getirilerini bilemiyorum ancak o tarihlerde Rumlar sınır dışı edilerek göçe zorlanıyorlar. Siyasi replikleri umurumda olmadı ama yoğunlukla hissedilenler ve hissettikleri umurumdaydı. İnsan gözüyle, hissiyatı ile anlatılmıştı hikaye... Sanırım anlatmak için şu repliği aktarmak yerinde olur;
"Türkler bizi Yunanlı diye gönderirken, Yunanlılar da Türk diye karşılıyorlardı."
ve onlar şunu dedi zorunlu olarak zaman zaman duygusal hayatımızda da yaptığımız gibi;