Sayfalar

2012-08-08

Müjde!! Uyurizler oldum..



İki gündür uykusuzum.... 

Sıcak hava ve nem sayesinde uyuyamadığım gibi nedense sabahları enteresan şekillerde uyanmak zorunda kalıyorum ki zaten sabah uyumuş oluyorum.

Dün yaşadığım ilçe sınırları içindeki STK'ları iftar yemeğinde toplamak istediklerini söylemek için biri beni aramıştı, kaçtı 10:00'du konuşmanın ortalarına doğru ayıldığımı itiraf etmekten çekinmiyorum. Önce bir arkadaşımın uykusuz olduğumu bildiğinden yine hain bir şaka yaptığını sandım ama çaktırmadan, hıhı hıhı diyerek algılarımın açılmasını sabırla bekledim....

Geceleri evin odalarını yastığımla dolaşıp parmağımı ıslatıp en serin odada rüzgar yönüne doğru uzanıp uyuyorum hayır hayır bayılıyorum... Uykusuzlukla ilgili daha önce bir yazı yazmıştım zaten ama bu artık başka bir boyut kazandı.

Bu sabah bayıldığım odada rüya görerek uyandım. Kalabalık bir parktaydım ve beyzbol oynayan çocuklar vardı. Ortam inanılmaz kalabalıktı ve ben elimde sosisli ve colamla kenarda bağırıyordum. Hadii, hadii... Yakala!! Bir saniye yaa dememle birlikte gözlerimin açılması bir oldu. Evin bu cephesi tenis kortuna bakıyordu ve çocuklar tatil sebebiyle sabahın kör karanlığında ders almaya başlıyordu (zalim aileler, çocuklar yeni kurtuldu okuldan, spor yapsınlar da yazıktır akşamüstü olsun bare, kesinlikle kendimi düşündüğümden değil:p) Sanırım iki gecedir uykusuzluktan izlediğim sabun köpüğü Amerikan filmleri yüzünden kendimi beyzbol sahasında zannettim ki mantığını geçenlerde bir arkadaşın anlatmasına rağmen o insanların dört bir tarafa dağılıp sopalarla sağa sola neden top fırlattıklarını hala anlayabilmiş değilim :) Sosisli pek sevmem, cola da çok ender içerim...Uykudan önce aşırı dozda alınan Amerikan kültürüne devam edersem pek yakında Hollywood için senaryo yazmaya başlayabilirim. Filmin bir kaç yerinde Amerikan bayrağı, Amerikan tarihine dair bir kaç parça atmam gerektiğini bile öğrendim...

Klima beni fena çarparken, şu ses çıkaran vantilatör mi deniliyor her neyse içtiğim keyif sigarasını bencilce kendi içerken, bu sıcakta azimle içtiğim bitki çayımın soğumasına ve beynime beynime vurdukça kafamın iyi olmasına sebebiyet vermekte...





Dün gece bu saatlerde izleyip biraz halime şükredeyim dediğim sabun köpüğü film "Bridget Jones Diary" idi ve evet her izlediğimde tüm şapşallıklarına gülüyorum. Ahahah şapşal insanları hep sevmişimdir... Şu takıntılı olduğum samimiyet kokarlar çünkü oynamazlar. Uyurken pardon bayılırken söylediğim tek bir cümleyi hatırlıyorum, yüzümdeki sersem gülümsememle "Sağ ol Bridget, hala yeteri kadar şapşal değilim"






Bu gece tüm o korku, gerilim, bilim kurgu, animasyon, macera, aksiyon daha bir çok türün sevgiyle birbirini kucakladığı arşivimden seçtiğim en güvenli sabun köpüğü film "27 Dresses" dı... Bu tip filmler izlerken kötü şeyler düşündürmez... Eski sevgilini, arkadaşını vs. hatırlatır hatta özletir ama nedense kötü bir anı aklına gelmez. Yüzünde anlamsız bir ifade vardır, izlerken başka şeylerle uğraşabilirsin mesela oje sürebilir, bir yandan oyun oynayabilir, şişeyi kafana dikebilir, film devam ederken patlamış mısır yapıp gelebilir ya da sipariş verdiğin yemeği almaya gidebilirsin. Kaçırmamanız gereken can alıcı şaşırtıcı bir ip ucuolmadığından filmi durdurmanıza gerek yoktur ;)

"The Devil Wears Prada" çok sabun köpüğü olduğunu düşündüğüm filmlerden biri değildir (bir gece yeniden izler yazarım) 27 Dresses aynı senaristin filmi... Film basitçe kusursuz uyumu bulmak üzere... Kusursuz uyuma inanmam ve bunu tabii ki bu yazıda kısaca yazıp geçme niyetinde değilim bu konuda söyleyeceklerim çok..

Ancak bana yardımcı olman gereken bir konu var neden bu tip Amerikan filmlerinde baş kadın adamı tam kaybedecekken eline bir mikrofon alıp saçmalar, düğün böler ya da umutsuzlukla başka bir ülkede büyük bir iş kabul etmiş adamın peşinden uçağı durdurup seni seviyorum diye bağırır..

Şimdilerde düşünüyorum (ki bu genelde düşünmediğim anlamına gelmiyor :) Türk filmlerinden birinde dalga geçtiğim bir sahne var; adam kadınla tam trene binerken esas adam gelir ve onları durdurur... Kadının yanındaki beyefendi sevgiye olan saygısından kadınla birlikte elindeki bavulu da esas adama verip bunları nedense aynı meçhule giden o trene bindirip yolcu eder... Hala kendi bavulunu ona vermesini herhalde stil ve bedenleri aynı diye anlamlandırmaya çalışıyorum. Hem baksana yolculuk etmek istedikleri yer bile aynı yani aynı kadından hoşlanabilmelerini anlayabiliyorum. Neyseeee... :) Amerikan filmleri bunları daha alttan verdiğinden gözümüze çarpmıyor sanırım..



Şimdi bekarlara sesleniyorum, kendinize uzağa giden bir sevgili, durdurulacak bir uçak hiç olmadı herkesin içinde rezil olabileceğiniz bir organizasyon bulun ve mikrofonu ele geçirin mutluluk bu yoldan geçiyor olabilir. Gerçi partneriniz Türkse ve o uçağa hatırı sayılır bir ücret ödediyse uçağı listenizden çıkarın... Gezmek için dahi olsa o adam o uçağa biner... :)

Ps: Kusursuz uyumla ilgili yazımı merakla bekle, bu tatta olduğum bir anda yazarsam çok eğleneceğiz... Hımmm LİNK'imiz sözlerinde çok şey bulduğum harika bir parça ???