Sanatın
ve sanatçının dostu bir gün yaşamak istedim bugün, evet evet hem de
oturduğum yerde… Biraz belgesel, biraz fotoğraf, biraz mimarlık tarihi
mis gibi ve şimdide notalarda kaybolmak…
ve derken karşıma çıktı “Dedemin İnsanları” Bodrum’dayken korkunç
insan kalabalığında çok çok yalnız hissetmemek için evde minik yeğenimle
rastladık yine.. Ege’de sanki daha içinde gibi izledik. Yeğenim minik kafasını karnıma koyup uzandı, ben de saçlarını okşadım film boyunca.. Çağan filmleri beni hep hiç gitmediğim ama çok
aşikar olduğum kalabalıkların taa ortasına atar.
Saçını okşarken “seni çok sevdiğimi hiç unutma olur mu?" dedim
miniciğim elimi alıp avcumu öptü, “asla” deyip ekledi “bana böyle şeyler
söyleme olur mu aklıma çok kötü hisler geliyor.” Onun hisleri aklına
nasıl geliyordu bilmiyorum ama filmi izlerken eminim çıktığım yolculukta
yanımdaydı…
Şimdi filmin müziklerini dinlerken kendi kendime bu ses dedim; ne renktir, ne kokar?? Çok tanıdık ama… Tanıdıktı, OyaBora şarkısı ve yine eskisi gibiydi.. Sesi bir şeye benzemeyen, müziği aynılıktan hipnoz eden, sözlere hiç girmeyeceğim insanların sanatını!? hala dinlemek durumunda kaldığımız bu günlerde Oya Küçümen’in bizleri o tek başına her duyguyla öpen sesten uzak bırakması ne kötü…
Bazı sesler açık yaraya tak diye basılan oksijenli su gibi acıtacağını sanarken rahatlatıyor…