Sayfalar

2010-07-23

Lütfen Soyunma!..



 
Başka pencerede açman ve dinlemen gereken link (Bal Böceği sırf senin için bende ilk dinliyorum:)...
Bu aralar şarkı sözlerine çok takılmış durumdayım... Eskiden yazın gelmesini karpuz kabuğu denize düşsün diye bekleyen biz artık malum popçuların muhteşem anlamlı eller havaya şarkılarının çıkmasını bekliyoruz. Yoldan geçen arabada, markette, büfede, takside, gece mekanlarında, taksimde yürürken vss vss... Anlayacağın tatlım bu yaz da onlardan biri! Tek farkı bunun daha çok farkında olmam ki dananın kuyruğu burada kopuyor...

Şimdi bunu ex ten next olmaz, eskiye rağbet olsa bit pazarına nur yağardı gibi sözlerle sohbetleri süslemeyi seven ve her sözü olduğu gibi bunu da aşk yaralarına pansuman yapmak için kullanan çoğu yurdum insanı tanıyorum ki zaman zaman dahil olduğumu itiraf bile edebilirim:) Gerçi tüm popüler şarkı sözlerinin "seni çöpe atacağım poşete yazık mantığı ile ezilmiş aşığın, sen en değerlisin, tenhada kıstırırsan tükür o senin yanından bile geçemez psikolojisine sokulmaya çalışıldığı ülkenin insanlarıyız...
Eskiden de aşk teması baskındı işte mesela Sezen Aksu, hangimiz bir şeyler bulmadık kii sözlerinde ama sanki daha bir masumdu seven, özlemle inleyen taraf vardı. Şimdi de inleme var evet ama daha çok arkadan bela okuma formatına girmiş durumda.

Ama ne keyif verirdi ayrıldığın ya da platonik aşık olduğun ya da öyle sandığın:) zat ı muhtereme telefon açıp aşkına paralel şarkılar dinletmek.. Şimdi şöyle ağız tadıyla ne dinleteceğini şaşırıyorsun... Aman zaten nereden arasan numara görünüyor yaa yok bu teknoloji evet iyi bir şey de (kii ben çok severim bilirsin:) ama sanki cidden bir şeyleri de aldı götürdü. İlişkilere baksana mesela askere ya da uzağa giden sevgiliye mektup yazmak şimdi adam dünyanın ucuna gitse kamera başında.... Telefonlar sürekli elimizde aradığın anda diğer ucundasın merak yok, özlem yok, heyecan da yok...
Artık telefonlarımız bile fotoğraf çekmekte yüksek çözünürlükte.. Her anın bir kanıtı var ama inan bu olayda katilde var... An bea an her şeyimiz elimizde, eskiden bir fotoğraf olurdu ölee baka baka hatırlamaya çalışırdık, hayal ederdik, orda Ayşe'nin yüzünde ki sivilceye odaklanmıyorduk fii tarihiydi, hayal meyal hatırlanan birileri vardı ve detaylar yine hayal gücüne kalmıştı...

Zaman zaman sosyal iletişim ağlarını da düşünmekteyim hani zaten fazlası ile dem vurulmuş bir konu... Kimsenin bir gizemi kalmadı, anlatacak hikayesi, al işte bak blog yazıyorum (gerçi benim yazma nedenim dünyaya sesimi duyurmak değil yazarken keyif almam) Aslında bahsettiğim daha çok ne bileyim çekirdekte tuzluymuş, işte ezik aşık inlemeleri, Ayşe'ye seni istiyorum msjı, Ahmet'i kıskandırma iletisi ohoo bunu daha çok uzatabiliriz:) Yaa evet sosyal ağları kullan ama iş için, ama farklı bir amaçla ne bileyim doğada ki tesbih böceklerini anlat, kendini duyurmak için(Sana yeteneğini, işini vs. anlatabileceğin ve eğer doğru vurursan isabet ettirebileceğin bir platformdasın unutma!) ama lütfen artık önümde soyunma!!! Biraz gizem kat, benim keşfedebileceğim bir muazzamlık, hassasiyet, açık..

Bırak üstünü sürekli yırtmayı da biraz giyin!!

İllaki soyunmak mı istiyorsan o zaman hadi yeteneklerini anlat, benim bakmakla görmeyeceğim senlikleri....

PS: Beni bilirsin konuşmam da böyledir, bir olaydan bahsederim ardından tek bir kelime beni ateşler ve vınn pinky uçar, kızar, güler, sonunda yorulup huzura erer:) Hadi çok sıcak, notebook üstüme yapıştı, artık ayrılmamız gerektiğini söyleyip bebeklerimi geri istemeyi planlıyorum, zor olacak:)
Ah unutmadan bu ay yazmayı yazılarımın konsepti lütfen:) Gelecek ay da bomba gibi bir konu geliyor şimdi alt yapısı için hikaye topluyorum:))

2010-07-13

Gökyüzüne düşelim!



 
Başlamadan sana eşlik edecek şarkıyı linkten başka bir pencerede açıp dinlemelisin, şiddetle tavsiye edilir;)

Geçenlerde bir ressam ile tanıştım ayrıca öğretmenmişte.. Kışları öğretmenlik yapıyormuş, yazları kışın zaman bulduğunda hobisi ve esas tutkusu olan tabloları yapıyormuş. Yer Yalıkavak sanatçılar sokağı, yürüyorum bir sürü tabloyu geçtim ve onunkileri görünce tutuldum!

Ağırlıklı temaları danstı...

Işık gölgeler ve tutku inanamazsın tablolardaki gözlerde gerçek gibi vurdu beni! Tablo fiyatları biraz pahalıydı ama ben olsam zaten onlara değer bile biçemezdim. Çoğu tabloda dans eden ayak figürleri resmedilmişti. İnsan sadece ayak duruşunda tutkuyu görür mü?
Ben gördüm, çünkü o göstermiş, tuvale aktarmış!
Biraz sohbet ettik hayranlığımı dile getirme ihtiyacı duydum pek sık hayran olmam bilirsin:) İstanbul'da okumuş, bir daha dönmem dedi, haklı da..

Burda yıllardır yaşayan tanıdıklarımın hepsi aynı şeyi zikrediyor; buranın havası, mis kokulu yaseminleri, salkım salkım pespembe begonvilleri, tatlı tatlı parlayan güneşi, dostlukları hepsi bunlardan bahsederken sadece masumca ve kalpten gülümsüyor. Onların trafiksiz bu küçük yerde birer vespaları, bahçeleri olan evleri, huzurla yaşayacak kadar paraları ve içten gülümseyen gözleri var.

Çocukluğumdan beri hayalimdir bilirsin, bir gün buraya yerleşicem ve küçük bahçeli kapısından begonviller sarkan taştan bir evim olacak... Bahçemde tabi ki hamağım, uzun dost sohbetleri için geniş ahşap bir masam ve tabiki senle her daim denizi izlemek için yere kadar uzanan camlar, çatıya çıktığımızda inan gök yere inecek... Hadi uzatmayalım derim, düşelim yıldızlara:)

Ps:Her şey çok güzeldi.. Mezeleri muhteşem, kasabından etini balıkçından kendin seçip balığını alıp yaptırabildiğin bir meyhaneye var. Şöyle karışık deniz ürünleri olan soslu bir şey yedik (şey diyorum çünkü isimlendirilemeyecek kadar muhteşemdi) Üstüne de dost sohbeti ahh çok keyifliydi, gideriz;)

Yolculuk ve Zombiler





 

Saat: 22:35

Otobüs yolculuğunda 2. filmden sonra sanırım yeni bir ruh hastalığına yelken açmış durumdayım. Jim Carrey' den “23 Numara” adlı gerilim filmini izledim. Film senaryo itibari ile güzeldi ama dan dan dan! Heyy beni vurmadı:) O kadar kötü işlemişler ki, film senaryoyu kusmuş..

2. ye geçtim bu kadar numaralı film neden beni buldu bilmiyorum var mı bir keramet acaba? Filmin adı “28 Gün Sonra” İnanmıycaksın ama film yine Zombi filmi çıktı!!..Er Ryan'ı Kurtarmaktan sonra izlediğim en kırmızı film çıktı kendisi. Aşk filmi beklerken bir anda çığlık çığlığa birbirlerini yemeye çalışan tipler fırlayınca "otobüste korkmak" literatürüne girecek kıvamda bir irkilme yaşadım.
Evet sırada 13. Cumayı bekliyorum, bakalım ne çıkacak:)

3. Film 13. Cuma değil evet ama başka bir zombi filmi ve adını söylüyorum sıkı dur “30 Gün Önce” hayır hayır şaka değil (Keşke öyle olsa.)
Yanımdaki beni ne zaman ısıracak diye plastik bıçağı yanıma sakladım! (Eminim çok etkili olur:) Paranoya oldum ellerim titriyor. Karar verdim büyüyünce zombi avcısı olacağım, Tükiye'de büyük açık olduğunu düşünüyorum:) Böyle şeylerden korkmasan sen ol beni koru derdim ama yok kalsın, sanırım tüm macerayı kaçırıp eve gelince heyecanla anlatmanı dinemek o kadar keyif vermez. Ee tabi tüm macerayı sen yaşa ben şak şak yapayım, olmazzzz ki:)

Aslında rahatlamalıyım vebanın bile giremediği güzelim yurdum topraklarında zombi ve vampir zaten olmamış ki..
İnanç mı, kültür mü etken? Bilmem ama batıdan çıkıyor hep böyle şeyler ruh alemleri pek bir geniş:) .Yaa zaten niye sorun edelim kii eğer olsaydı da Malkoçoğlu hepsini bir sıçrayışta keserdi:)

Ps: Ellerimin titremesi geçti sanırım gözüm seyirmeye başladı hadi hayırlısı, 06:51 Güvercinlik'teyim ve bu vatan topraklarına geldim demek, tabiki bir ara grüşürüz...

Soğuktu ve Üşüyorduk...



İlginç saatler yaşıyorum, eskiden annemle gittiğim bir pasajı hatırladım, hava yağmurlu ve kasvetliydi, pasaj bir avluya açılıyordu tıpkı korku filmlerindeki gibi karanlık bir avluya. Bugün yarım kalmış o günün devamı gibiydi tek farkı başka yerde olmamdı.
Ordan burdan saçını uzatıp garip garip bakacak küçük Japon kızını bekliyorum...

Arabalı vapur için sıradayım ve kafamı sola çevirdiğimde onunla gözgöze geldim! Hayır cnmm Samara değil:)Tamamen turuncular giymiş, karanlık yüzlü adamın bir saniye adamın bacağında bir sorun var topallıyor!! Acaba ben ondan kaçarken “o arka koltuktaaaaa” diye bağıran, adam yooo yooo!!

Sonunda binebildim, yağmur gittikçe şiddetini arttırıyor... Şu denizde gördüğüm şey sanki...Işıklı...Hadi cnm, korkunç iki ayaklı ziyaretçilerden biri mii?? Aman tanrım sanki yükseliyor gibi..!! Hımm tamam yaa dalgaya ışık vurmuş, olur böyle ilizyonlar:)

Tam kapalı ve karanlık yere denk geldim! Çok dalga var acaba batar mıyız? Hala inmek için vaktim var, acaba ölüm inmek için ikna ikna edbildiklerimle “Final Destination”daki gibi peşimizi bırakmayıp sonunda kaderle yüzleştirir mi?

Yan koltuktaki kadın telefonla birini arayıp çok korktuğunu söyledi, denizden karaya ayak basmak istediğini dalganın ve şimşeklerin onu gittikçe gerilim filminin ortasına çektiğini de ekledi.(demekki tek değilim:)

Şimdi ne olduğuna zaten inamıycaksın biliyorum ama otobüsten birinin telefonu çalıyor. Melodiyi tahmin et...

“Cevapsız Arama”

“Yok artık”

Dediğim bu olaydan sonra eğer bana bir şey olursa kitaplarım ve filmlerimi sana bırakıyorum. Diğer eşyalarım geriye kalan çekirge sürüsünün olabilir:)

Ps: Sanırım kıyıya yanaştığımızda Marlon Brando ağzında sigarası beni bekliyor olacak. İyi bare tür değiştiriyoruz, ben gidip şu pis ve kasvetli gerilim kıyafetlerimi çıkarıp şöyle 50'lere uygun diz altı dar kırmızı bir kıyafet giyeyim... Kıyıda görüşürüz Marloncum:)

2010-07-08

"Summer Dreams"









Yılın en güzel zamanı artık geldi...

Evet doğru bildin tatil!

Çalışma hayatına başladığın zaman tüm yılı tatil zamanı için yaşamak garip bir şey. İnan tatil için zaman doldurduğumu düşündüğüm oluyor:) Ruhsuz geçen yağmurlu soğuk kış günleri ardından güneş ve köpüklü tuzlu su, bedeni ruhla öpüştürmekle kalmayıp nirvanaya doğru kestirme bir yol haritası çiziyor.

Yer duvağı begonviller olan, benim için her zaman taze bembeyaz gelin Bodrum... Sabah tatlı esinti ile kalkılır, sabah pek leziz bademli yeşil zeytin eşliğinde uzun ve sohbeti bol, son noktası türk kahvesi kokulu keyifli bir kahvaltı... Ardından ufak ufak hazırlanılır deniz için, oohh önce miss gibi kokan güneş kremi tenle buluşturulur, güneş tatlı tatlı süzer seni:) Üstüne cosshh ahh evet evet hatırladım, denizzz!!!!

Çıkınca acıkırsın ufaktan hıım ne yesem acaba???
Buzz gibi bira (bardak buzlu olsun), patatesss...
Omuzlar hafiften acımaya başlar,tatlı tatlı pembeleşir, gün ilk gündür..
Akşam yemeği muhteşem manzaraya karşı hava, su ve geçen senenin dedikodularına kaldığın yerden devam ederek kikir kikir geçer;)

Ardından Yalıkavak miss gibi püfür püfür.. Ordan geçilir Bodrum'a şöylee bir dolanılır bakılır kim var kim yok nereler açılmış nereler artık yok... Sonrası sohbet, müzik, eğlencee...

Beyaz püfür püfür elbisemle süzülürken inan seni anıyor olacağım ama sana söylemek zorundayım ki Bodrum'da 1 gün buranın 1 ayına bedel!!

Ah bak unuttum şarkını, biliyorum bekliyorsun şimdi bir Halikarnas'da geçen yaz rastladım sana ya da uykuu biraz uyku bütün isteğim buydu gibi bir şarkı ama sanmıyorum:)

Keyifle geçmiş günün ardından yalnız yürüdüğün tam bir Bodrum sokağındasın ve sokağın sonu güneşin batışına çıkıyor... Sokakta şaşkın bir köpek yavrusunu severken çalan müzik ..


ps: Merak etme bir akşam yemeğimi kaleyi tepeden seven en güzel manzarada yemeyi unutmam, sen çok seversin orayı, casita ve evet tabiki feraye;)
Şimdi Behlül kaçar:)))) (Yazmasam olmazdı, Behlül'ü bilmem ama o yüz ifadesi ve cümleden sonra kaç gözüm görmesin:)

2010-07-01

Karışma !



Hemen farklı bir pencerede AÇIP bir yandan sadece dinlesene, hoşuna gidecek;)

Ne kadar çok rengin olduğu bir yer burası... Kulağa hoş geliyor değil mi? Ama aslında zaman zaman pek tatsız olabiliyor! Düşünsene sürekli renk cümbüşü içindesin, gözlerin çok yoruluyor, Zaman zaman ışıl ışıl, keyifle kamaşıyor!

Biri var rengini göstermiyor; diğeri rengini sevmiyor, kabullenemiyor; ötekinin renginden bile haberi yok; en az olan ve sona kalan barışık hem kendi hem diğer renklerle! Aaa tabi birde senin rengin gibi görünenler var ki onlar en tehlikelisi...

Senin bir sepetin var ve sepetine ayırt etmeden koyuyorsun, seviyorsun renkleri... Sana hissettirdiklerini, sadece kendi olarak bile o tek, o renk! Biliyorsun kim olduklarını hatta zamanla daha da biliyorsun... Bazıları çok özel, ama diğer renklerle aynı sepette olmak istemiyor! Ama bilmiyor ki, diğer renkler olmasa senin sepetinde, nerden anlaşılabilir onun ne kadar özel olduğu, nasıl bu kadar parlak nasıl bu kadar farklı olduğu!! Bunu anlayan zaten tek olmalı!!
Başkaları olmazsa, başkaları başka olmazsa, sen başka olmazsın!
Kimse fark etmez rengin gittiğini, sepetin sahibinden başka...

Peki şimdi ne yapıyoruz şu enteresan mücadeleleri, kaygıları, kavgaları, ihaneti, kıskançlığı, hırçınlığı ne bileyim zaman zaman seni dürtüp o tatlı ve acı veren tüm diğer kötü hisleri bir kenara bırakıyorsun ve bir daha bakıyorsun etraftaki renklere... Karışma sakın, uyum sağla!

Çocukken hatırlıyorsan hep sulu boya yapardık, yaratıcılığımızı her 23 Nisan ve resmi bayramlarda Anıtkabir çizmeye yönlendiren resim derslerimizde, saçma sapan patates baskıları olayı zevkli kılardı, haklısın... Yan yana dizdiğinde güzeldi çoğu cıvıl cıvıl:)Peki ya karıştırdığında? Evet aklına geldi değil mi mora çalan kahveler, kahveye çalan siyahlar... Bak duyduğumda çok garip gelmişti ama şimdi anlıyorum sebebini... Boyarken çok karıştırdığında siyah olurdu fırçam, tüm renklerin karışımı siyah derdim! Sonradan öğrendim ki siyah renk değilmiş:) "Işığı yansıtmak yerine emen pigmentler" işte siyah buymuş...

Sonra anladım karışmamak lazım, günün en güzel zamanında, ışıl ışıl, kendim ve temiz olduğum için sersemce hatta diğerlerinin bilmediği ayrıntıları keşfettiğim için hınzırca gülümsedim!!!

Ps; Tamam güzel tabloların var ama renklerini çok soluk bulduğumu ve daha iyilerini yapabileceğini yüzüne söylesem kırılabilirdin. Daha kendin, daha canlı renkler kullan lütfen, hani ilk başladığındaki gibi.. Akşamüstü tablonu unutamıyorum, tanrım nasıl bir turuncuydu o, sarılar içinden fırlamak istiyordu sanki heyecandan... Şimdi bakalım mermin tek sıkımlık mıymış yoksa daha etkileyici akşamüstü resimleri yapabilecek misin?? ....

Hadi şimdi gözlerimi dinlendirip, uyumuyor taklidi yapmam lazım;) Görüşürüz...