Sayfalar

2011-02-10

Serotonin ve Getirdikleri...



Güzel bir yazı yazmak için oturdum notebook başına...

Tamam konum belliydi "Serotonin"...

Heyecanla açtım temiz bir explorer haliyle yaşam pınarım google a girdim başladım karıştırmaya...(klasik seçimlerim olabilir ama kullanma tarzımın pek klasik olduğunu söyleyemem:)

Bir yerde mutluluk hormonu olduğu yazarken bir diğer yerde  "monoamin bir nörotransmitterdir" tanımı ile karşılaştım ki tıp bilgim;
"Anne şuram ağrıyor burada ne var?" dan öteye değildir...

Azmettim anlamaya çalıştım. (ağrıyan yerime takılma annem orada herhangi bir organım olmadığını söyledi:)
Bilmeyene doktor olanlara tapma hissiyatı veren terimleri anlayabilmemiz için bir kolaylık keşfedilmesi gerektiğini düşündüm. Tüm bu okuduklarımı anlayabilmek için hayal alemine tam daldım ki küçükken izlediğim bir çizgi film aklıma geldi, insan vücudu ile ilgiliydi. Alyuvarlar, akyuvarlar (aksiyonu yapanlar genelde onlardı) insan vücudunda geçiyordu. İçinde aksiyon vardı, kan vardı, savaş vardı yani bir çocuğun ilgisini çekebilecek her türlü numara mevcuttu ama şimdikilerden bir farkı vardı, eğiticiydi. Bir yandan ağzının salyalarını akıtarak izlerken bir yandan çaktırmadan vücudun ile bir sürü şeyi öğreniyordun.

Araştırmamı bu yöne kaydırarak ismini öğrendim, Fransız yapımıymış.(tamam Fransız filmlerini sevmiyor olabilirsin ama bak bunu seviyordun biliyorum:)
"Il était une fois... la vie" İngilizce adıyla "Once Upon a Time... Life" Türkçe "Vücudumuzu tanıyalım" adı ile anılan eğlendiren aynı zamanda öğreten( çok severim bu cümleyi de:)  bu çizgi film 1986 yapımıymış. Tabi o zamandan bu zamana insanoğlunun duyguları ile birlikte al ve ak yuvarlarının bile mutasyon geçirdiğini söyleseler şaşırmam...

Tabi ki bununla kalmadım olay gittikçe farklı bir yere kaymaya başlasa da bunu kaçıramazdım şu matematikçiler geldi aklıma... Hani bunlar dedektifti onlara gelen olayları matematik yardımı ile çözerlerdi.

Sonra diğerleri geldi aklıma, tabi ki bunları saymayacağım zaten kafi miktarda sayılmış bloglara rastladım çok merak ediyorsan araştırabilirsin. Fark ettiğim onların bile bir ruhu varmış... Oynadıkları şu bakuganlardan haberiniz var mı mesela yeğenim koleksiyoneridir de aile bütçemizin bir kısmı bu ne idüğü belirsiz mutantsı şeylere gidiyor. Erkek çocukları zaten düşkündü ezelden böyle şeylere...

Ahhh garibim kız çocukları doğuş sebepleri nedeniyle ellerine almış bir bebeği gezdirip aile kurup hep dünya yaratmışlardır. (Hep hayal alemindeymişiz kızlar sanırım ölene kadar geçmiyor bu, kasılmayın yaradılış deyip geçin)

Kız çocuğunun eline çamuru versen pasta, legoyu versen ev, odunu versen ateş yakıp aş, topu versen ağız göz çizip koca yapar:) Erkekte gelir dağıtır... Tabi bu durum ölene kadar devam eder...



Biz belli bir yaşa geldiğimizde Türkiye'de yayılmaya başladı Barbie bebekler... Harika fizikleri, ince bilekleri uzzzuun sarı saçları vardı, hani menşei Türk olmadığı çok belliydi. Ben o zamandan belliydim bebeklere kıyafet dikerdim falan ama hayatın içindeydim hep. Bebeklerimin saçını keserdim ama haklıydım bit o zaman yaygın bir şeydi. Okulda bilinç altıma mı işlerdi artık nedir nedense bebeklerimin suni saçları hep bitlenirdi eee kesmek mecburiydi:))) Neyse masumlardı Barbie lerimiz, huzur içinde yaşıyorlardı, sonradan çeşit çeşit kıyafetleri, türlü türlü ev eşyaları ve tabi ki kocaları devreye girdi "Ken" ve hayatları işte burada değişmeye başladı. Şimdilerde 50 yaşına gelmiş olan Barbie kültürü porno hikayelere bile konu oldu. Feleğin çemberinden geçen Barbie'yi para ve erkek bozdu:)...

Hikayeler hep masumdu Oya ile Kaya ve onun gibi hikaye kahramanları vardı. Bu arkadaşlar alemde yapılmadık şey bırakmazlardı. Kayak yapar, pinpon oynar ordan oraya ne idüğü belirsiz macera yaşarlardı. İsimlerine aldanmayın bunların cinsiyetleri yoktu:) tabi belli zaman sonra bu gibi çocuk hikayelerinin de içine aşk, cinsellik türevi şeyler girdi. Çocukluğundan içinde ukde kalmış bir takım yetişkinler yine bunu porno malzemesi yapıp anime versiyonlarını dünyaya salmışlardır.

ve evet sinirlerim bozuldu:)


Hayır anlamsız bulduğum gün yaklaşırken alternatif  hoş geldi...


Serotonin salgılamak için yazının başında yaptığım araştırmadan çikolatanın etkili olduğunu okuyarak başladığım koca bitter çikolatam bitti. Bin bir türlü okuduğum farklı bakış açısından sonra yaptığım deneysel araştırmadan anladığım hayal alemini de coşturabildiği. Kim ne derse desin çikolatanın benim deneyimde böyle bir etkisi olduğu kanıtlanmıştır:)

Yakın dostum Vikipedi'nin dediğine göre;

Açlık, yorgunluk, stres, yemek, ışık ve ilaçlar gibi faktörlerin tamamı insan vücudundaki serotonin düzeyini etkilemektedir. Stres ve düşük kan şekeri serotonin düzeyini düşürürken; oksijen, kusma, içinde aminler bulunan gıdalar (örneğin: peynir, çikolata, portakal, mandalina, domates ) ve içinde triptofan isminde bir çeşit amino asit bulunan gıdalar, (örneğin süt, hindi eti ) serotonin düzeyini yükseltmektedir.

PS: Aklında bulunsun ben bilim insanı değilim:) Mümkün olduğu kadar doğrulukları konusunda araştırma yapabilirim. Şarkı LİNK'imi yine şu an dinlediğim parça olarak belirliyorum. Kusura bakma ama çöplük benim:)

2011-02-02

Uykusuzluk...


  
Uykusuzluk....

Senin böyle sorunların yoktur gerçi bilirim eskilerin tabiri ile tavuk gibisindir, yumuşak bir yere kafanın hafifçe dayanması yeterlidir. Ben heyecanla bir şeyler anlatıp dünyayı kurtarırcasına çırpınırken televizyonda "National Geographic" ve türevleri belgesel kanallarını açar beni dinliyor gibi yapar horuldamaya başlarsın. Peki ben ne yaparım tabi uykusuzluk için ilk hamleyi yaparım.

"Korku Filmi"

Uyumadan önce korku filmi izlenmez ki bu bilinmez varlıklar, zombi vs... filmi ise o halüsinasyonların da davetçisidir. Film biter yatağa giden yol soğuk ve karanlıktır ama aşılması gereken bir yer daha vardır tuvalet:) Çocukluğumuzdan beri tüm görünür görünmez varlıkların mekanıdır:) Bir filmde tuvaletten ölümcül büyüklükte fare fırlar, birinde ayna da diş fırçalarken bir gölge belirir, duş alırken biri elinde bıçakla arkandan yaklaşır...


Tuvaleti aştın mı işin kolaylaşmıştır. Yataktasındır ama nedense evden acayip sesler, tuhaf ışıklar gelmeye başlar...

"sabah normal insan gibi uyanmak için artık çok geçtir"

 "Gece Atıştırması"

Pek bir keyif verir, şöyle mis gibi kızarmış bir ekmeğe nutella olsun, hani zeytinyağlı bir şeyler olsun aslında ne olursa olsun:)) Garip bir örnek verebilirim çocukluğumda geceleri annemin yufkalarını tırtıklarım anneciğim börek yapmak için her elini attığında bölük ve pörçük yufkaları görüp "cnm yavrum develer hamur yer" derdi. Benim takıldığım hep deve gerçekten hamur yer miydi? Yoksa bu anneden çocuğa miras kalan şehir efsanelerinden biri miydi? Konu ile ilgili bilgisi olan bana dönebilir:)

Neyse mutfaktan çıkarsın toksundur ama uykusuzluğunda artık toktur. Sen yediklerini hazmedene kadar tatlı tatlı kiloları almış, tok ve uykusuz biri olarak geceye kitap, dergi, tv ne varsa devam edersin.

"sabah normal insan gibi uyanmak için artık çok geçtir"

"Takıntı"

İş, aşk, hastalık..... Kim bilir daha neler var ama saymak uzun zaman ve satır alabilir. Huzursuzluk diz boyudur. Sağ yaparsın, sol yaparsın ee birde sırtını havalandırmak için yüz üstü dönersin yok olmadı, yastığa sarıl ee bu da olmaz... Yaz aylarından biri ise sıkıntı daha da büyür nem ve sıcak hava da işin içine girer... "Ay çok sıkıldım lütfen yataktan kalk:))" Evet böyle durumlarda ne yapılacak en mantıklı eylem budur.

"sabah normal insan gibi uyanmak için artık çok geçtir"

"Ses"

Bazı bünyeye işlemeyen bir etkendir, şahsen TV karşısında uyumayı çok seven bir kişi olarak uyku sırasında durağan sesleri işitmeme kabiliyetim mevcuttur.
Buna verebileceğim en büyük örnek saat sesi takıntısı olanlar. Sesi duymaya başladıkça gittikçe artar tık...tık...tık..tıktıktık şeklinde gözlerde kanlanmaya sebep olacak bir sinir buhranına doğru alır başını gider. Yeterince sinir bozmadıysa pilleri söküp kurtulabilirsiniz, ha iş işten geçti nevriniz döndüyse merhaba uykusuzluk:)
Zaman zaman komşu etkisi de vardır ki normal şartlarda belirli bir periyodu yoktur.

Yeri gelmişken bir örnek daha Caddebostan Hayal Kahvesi çok sevdiğim bir mekandır, bitişiğinde oturan pek bir yakınımda kaldığım zamanlarda orası benim için kabustur çünkü kapı pencere işlemez sese. Tamam alışkınım da sorun şu latin müziği!!! Bu müziği uyumak için dinlemezsin dimi, sürekli bir hareket etme güdüsü bedene hakim olmakta. Party havası var evde sürekli:))

"sabah normal insan gibi uyanmak için artık çok geçtir"

"Ödev, İş"

Sabaha yetiştirilmesi gereken acil bir işiniz olabilir, ee elimiz mecbur elimizde sadece gece var ne yapacağız uykumuzdan biraz kısıntıya gideceğiz. Aynı durum sınav ödev durumlarında öğrenciler için de geçerlidir. Bu durumun diğerlerinden farkı istekli uykusuzluktur. Bahsi geçen istek yanlış anlaşılmasın:) bazen istemeden istemek zorunda kalabilirsin. Bu durumlarda yine bir farklılık daha vardır iş bitiminde dünyanın en güzel uykusu ve en huzurlu sevgilisi yataktır. Bitene kadar en özlem duyduğunuz odur. Bu kavuşma sersem bir gülümseme, çok büyük ve çok kısa bir şenlik tadında geçer. Diğerleri ile büyük ortak nokta ise;

"sabah normal insan gibi uyanmak için artık çok geçtir"

"Bebek"

Ses içine almak haksızlık olurdu malum yaş ve doğuş görevim itibariyle bebekler özel:)
Sabahtan akşama çalışılmıştır ve tüm badireler atlatılarak günün en güzel zamanına gelinmiştir, uyku.
Soğuk bir havada sıcacık yatağa girilmiş REM geçilmiş sıra deriin fosurdamalara gelmiştir veeeeeeeeeeeee;
- Ciiyaakkk
Yanlış duymadın cnm bebek uyandı. Bahsi geçecek erkek böyle durumlarda harika baba misyonunu yerine getirerek kalkıp bebeğe bakacaktır. Huysuzluğu büyükse saatte bir kalkıp uykunuzu, uyumasam daha iyi moduna getirecek çünkü bir süre sonra her ses ağlama gibi gelecek ellerinizin titremeye başlayıp kendinizi yatakta oturuyor bulmanız da olası...

Geçen gün haberlerde yurdum insanının bir icadını gördüm. Bir beyefendi sese duyarlı bir düzeneği beşiğe takmıştı. Çocuk huysuzluk yapmaya başlayıp ses çıkardığında(neden ağladığında demek istemedim acaba:) beşik kendi kendini sallamaya başlıyor. Bana az da olsa çözüme ulaştırır gibi geliyor. Şöyle bir sorun daha var doktorlar artık bebelerinizi sallamayın diyor, kalıcı etkiler bırakabilirmiş. Sanırım seninkiler o zamandan kalma:) Benimkiler doğuştan olabilir ona hiç girmeyelim:)

Neyse elimizde henüz bu icat olmadığına ve bebemiz halen
- Ciiyaakkk
dediğine göre;

"sabah normal insan gibi uyanmak için artık çok geçtir"

Sınırlı sayıda sayabildiğim uykusuzluk nedenleri üzerine daha çoook neden eklenebilir. İstersen paylaş ama nedenden çok çözüm paylaşmanı tercih ederim. Çözüm demişken elbette bir kaç tane eminim çok dahice bulacağın çözüm paylaşabilirim;

* Koyun saymak ama mümkünse dolgun koyun saymak, koyun yavaş çekim atlasın ki uyumak kolay olsun. Hızlı hızlı atlayan koyunlar beni gerdiğinden uykusuzluğa sebep oluyor:) İtiraf etmek gerekirse kuzu sayma ile başladığım maceram çiftlik kurup timsah terbiyeciliği yapmaya kadar gidip bir strateji oyunu haline geldiğinden beri kuzu saymıyorum:)
*Yoğurt yemek, ayran içmek harika iki yöntemdir. Genelde uyuyamadım diyen her kim olursa olsun "e yoğurt yeseydin" tavsiyemden haberdardır. Abartılmadığı zamanlarda mışıl mışıl uyutur.
*İlaç içmek. Tavsiye edemem çünkü hiç denemedim. Ama eğer sıkıntı büyükse doktorunuza danışın yani bunun içinde beni beklemenizin bir anlamı yok:)
*  Depresyona girin, inanılmaz bir uyku hissi hakim oluyor insanda tabi herkeste bu da farklılık gösterebilir.
* Kendimce geliştirdiğim yöntemlerden birini söyleyeyim; önce beyaz boş bir duvar düşünüyorsun, boş duvarın beyazlığına adapte olup kapalı konumdaki gözlerimizi ağırlaştırıyoruz.Tek şart hiç bir şey düşünmemek, konsantrasyon işi...Bende şaşmaz uyku kesindir:)
*Ninni tabi ki bir yöntem ama mesela benim sinirimi bozabilecek bir yöntem.
*Erken kalkın ve gün içinde yorulun:) Spor yapmak, dans etmekte etkili yöntemlerdendir.
*Bir tanıdık bir keresinde çocukluğundan beri uyumakta zorlandığında saç kurutma makinesini çalıştırdığını söylemişti. Aha buldu yine beni, kaç kaç dedim ama sonra ufak bir araştırma sonucu bu gibi seslerin bebeğin insan karnında duyduğu seslere benzediğinden uyku hissi yaratabileceini öğrendim. Deneyebilirsin ama yaz aylarında 42 derece sıcaklıkta uyumak biraz zor olabilir:)) 

Hala uyuyamıyorsanız elimden geleni yaptım, olduğu kadar:)

Ps: Şu an vahim bir uykusuzlukla esniyorum:)Sebebi yazımın içinde saklı;) Şarkı Link'i.