Sayfalar

2012-01-06

Filme seyirci kalamamak!




Az önce Sherlock Holmes "Gölge Oyunları" filminden çıkmış bulunmaktayım. Etkileyici...

Türk filmlerinin ve dizilerinin neden baştan sona sadece duygu üzerine kurulduğunu düşün-dürttü yine... Üzerinde yaşadığımız coğrafyadan mı kaynaklanıyor bilmiyorum ama özellikle acıyı ve dramı seviyoruz. Bazı filmler var ki çok doğru dokunuyor duygu piyanomuzun aynı sesi çıkaran notalarına. Düşünsene Türkiye'de büyük gişe yapmış filmleri ya da çok izlenen dizileri...

Bir de Türk tarzı komedi filmleri var; gülüyoruz çünkü mevzu bizim kültürümüzün güleceği gündelik olaylar. Recep İvedik, Muro gibi filmlerin yurtdışında da gişelerinin fena olmadığı söyleniyor ki bence oralarda izleyenler de Türk.. Emek verilen hiç bir şey bence kötü değildir ama artık çıtayı keşke biraz daha yükseltebilsek.

Bunu sorgulardan bir arkadaşım bana "bizim filmlerin bütçeleri çok az" dedi. Aslında bugün filmi izlerken onu daha da haklı buldum. Filmde o kadar muhteşem çekim açıları ve üç boyutlu olmadığı halde içine çeken, içinde yaşadığını hissettiren sahne verdı ki hayran kalmamak mümkün değildi. "Kim bilir ne kadar bütçeyle çekilmiştir?" diye düşündüm, gerçi bilsem de rakamlarla aram iyi olmadığından en fazla hadi ya der geçerdim ayrı.:) Bu da benim eksikliğim; maddi konularda kıyas yapabilirim, değer biçemem...

Rüyalarını düşün, zihninde gerçekten kurduğun uçuk hayalleri, sahneleri.. Onları film haline getirmeye çalışsak sanırım sıkı bir teknoloji kullanmamız gerekir. Çarpıcı hayaller para ile gerçekleşebildiği gibi basit olanların da aslında eli bol olunması gerektiğini çaktırmadan gösterir. En basit hayal mesela; sahil kasabasında sevdiceğin, köpeğin falan yıldızları izlediğin bahçe bir eve aittir ki evin iç, dış mekanı sims oyunundaki gibi hayalinde sürekli yeni gelen objelerle süslenir; taş bir ev yok yok olmadı cam duvarlar hıım şuraya bir bilardo masası arka odaya bir sinema salonu ee malum bahçede içtiğin şarap da köpek öldüren de değil, bir orkestra arkada çalsa fena olmaz... Aslında farkında olmasak da hayaller ucuz ve basit değildir. İnsanoğlunun en bonkör olduğu yerdir bile diyebiliriz. :)

Bizlerin eğitim sistemimiz, yetiştirilme tarzımız her ne kadar dur, sus gibi komutlarla hayal gücümüz zımparalansada aramızda hala kendini kurtarabilmiş hayalciler olduğu ve hatta yeni gelen kuşakta daha da olacağını gözlemliyebiliyoruz. Cem Yılmaz Türkiye'de en büyük bütçeleri filmlerine yatırmış insan; yaptığı gişe ile ne kadar geri dönüş almakta bilemiyorum ama en azından kendi dünyasında hayal ettiklerini beyaz perdeye yansıtmaya çalışmakta. O da bence Türk komedisi yapıyor ayrı. Diğerlerinden farkı bütçesiyle hayallerini koklatabilmesi... Özetle günümüzde teknoloji hayali gerçek, gerçeği hayal yapabilecek düzeyde ve kullanabilmenin yolunun neden geçtiğini biliyoruz.

Hımmm... Bakalım filmlerle ilgili ama yukarıda yazdıklarımdan bağımsız bir kaç sözüm daha varmış.

Filmlerle gerçek hayat bir noktada fazlasıyla birbirinden ayrılır.
Başrol oyuncuları filmin sonuna kadar çok az istisna dışında ölmez!. Çok film bilirim ki sen yanımda "hadiii canım, adam öldü" deyip matem tuttuğunu ama baş kahramanın bir anda hayata soluk soluğa döndüğünü..
Biliyorum bunu hissetmek seni heyecanlandırıyor ama dediğim gibi başrol oyuncusu ölürse filmi izlemenin bir anlamı kalmaz tabii film sondan başa ilerlemiyorsa :)

Hayattan ayrılan kısmı ise şudur; aslında yaşamda başrol yoktur. Bizler kendi hayatlarımızın başrol oyuncularıyızdır evet ama biz ölsek de film devam eder... Zaman zaman kendimizi ne kadar önemsiyoruz, dünya etrafımızda ne kadar dönüyor sanıyoruz. Bunun çocukken uyuduğumda herkes uyuyor sanmamdan bir farkı yok... Bence hayatın içinde ne kadar büyük olduğunu sorgula biraz! 

Filmlerde hayatımız ile bağdaştırıp önümüze pişmiş yemek gibi koyulmuş anlaşılması faydalı olacak, özü anlaşılması gereken noktalardan birine takıldım mesela bugün izlerken. Her sahnede gösterilen bir olayın, bir objenin, kişinin kesinlikle orada olmasının bir sebebi vardır. Her sahne ufak ufak ip uçları verirken biz ağzımızı açıp sadece geniş açı görüntülerin büyüsüne kapılırsak evet sadece seyirci kalırız, kalıyoruz.... Hep dersin ya "ayrıntılar"... Görmek istersen bir sonraki sahnede kendi hayatının seyrini değiştirebilecek heybetli bir kapının anahtarın nerede olduğunu zaten keşfetmiş ve vakti geldiğinde herkes kırarak açmayı denerken sen anahtarı tık diye sokup içeri dalan olabilirsin.
 
Aslında gözüne sokulan ve sana zarar verecek hayatının 13. sünü ayrıntıları yakalayarak hayatından çıkarabilirsin. İnan biraz düşünsen yaşadığın önceki sahnelerde kişinin en büyük delillerini kendi elleri ile sunduğunu görürsün. 
Bugün izlediğimiz filmde güzel bir replik vardı "Bariz olan gözden kaçar" anlayacağın bazen çok büyük ayrıntılarda olmaz ama çok bariz olan çok doğru, ayrıntıcı insanlar için dikkat çekmeyebilir. Malum hayat zor tezler ve anti tezlerle dolu... Zaman zaman ikiside doğrudur farkı yaratacağın yer hangisini hangi zamanda kullanacağını bilmen. ;)

Ps: Bugün Elvis'in doğum günüymüş... Sanırım hayranlarının keyifli gösteriler yapacağı bir organizasyona katılacağım. Değişik bir deneyim beni bekliyor... Şimdiden teşekkürler, Elvis ve Sevgili buz görünümlü ateş küpüm :) Şarkı LİNK'de.. 



 

1 yorum:

Adsız dedi ki...

rica ederim, her zaman :)

Yorum Gönder