Sayfalar

2010-10-22

Siz, İki Kişiyiz Diye Düşünün!


Uykusuzluğun tavan yaptığı saatlerden birinde yine gözlerimi kapatıp seçtiğim bir filmi elime aldım. Hımmm "Sex and the City", evet biliyorum yüzeysel bulursun bu filmi ama olsun. Her zaman her şeyin çok derin olması gerekmiyor. Bazen hayatta kalmak için, siyahları pembeye boyayabilmek için, tamamen buradan kopman lazım. Beynini uyuşturmak ve az bir süre bile olsa başka birilerinin aslında olmayan hayatına inanmak ve orada yer bulmaktan daha güzel ne olabilir ki hem de böyle korkunç bir havada, korkunç hissederken. Sabun köpüğü Hollywood filmleri.. Ahhh sanırım günah çıkarıyorum. İzledim yine izlerim, ne var:)

İzledim deyince aklıma geldi filmin sona yakın bir repliğinde "savaştan önce ışıklar çok farklı görünürken savaştan sonra çok farklı"!! Evet benim için de öyle olmuştu filmi savaştan önce sinemada izlemiştim. Hıım sonlara doğru "herhalde gün içinde biter" dedim...Bitti... Şimdi savaştan bir hayli sonra ve ben DNR'dan özenle koleksiyon kutusu ile aldığım filmin 1. sinini 2. kez izlerken çok farklı bir tat almıştım.

Kostümler nefes kesici...
Yaşanmışlıklar aslında bir şeyleri farklı hissetmeyi sağlıyor. İzlerken bazı yerlerinde gözlerim bile doldu... Tamam belki çok dahice bir örnek olmayabilir ama bu şey gibi 5 yıl önce okuduğun bir kitaptan bugün çok farklı mesajlar alman gibi. Zaman zaman eski okuduğum kitaplara bakıyorum, garip bir okuyucuyumdur, o an önemli gelen yerlerin yanlarına not alırım ve altını çizerim. 5 Yıl sonra elime aldığımda farklı bir kalem kullanmam gerekir çünkü çizdiğim yerler aynı yerler değildir. Zaman geçtikçe hissettiklerimizin ya da düşündüklerimizin değişime uğraşayabildiği gibi... İnsan aynı kalıyor ama yaşanılanlar sonucunda ettiğimiz büyük lafları dilim dilim dilimleyip kimimiz büyük, kimimiz küçük parçalar halinde yiyebiliyoruz.

"Manolo Blahnik " 
Parantezi kapatarak yine başa dönüyorum... Dediğim gibi biter mi diye düşündüğüm filmde yıllar sonra çok farklı yerlere takıldım... Ama iki sefer izlediğimde de beni hayran bırakan tasarımların en başında ruhumu okşayan bir tasarımcı değil bence sanatçının sanat eserleri vardı..."Manolo Blahnik" üzerine çok şey yazılabilecek(aslında sanat eserleri de tıkır tıkır konuşabilir de:) bir konu daha ama biliyorum senin pek ilgini çekmez.. Heyy kızlar siz araştırın çünkü o, yeni bir sayfa açmanıza değer;)


Aslında bu yazıda esas bahsetmek istediğim şey film değil. İzlerken yakaladığım yeni bir şey!
Yakaladığım aşk ve dostluk ilişkisi gibi bir şey, yazı ilerledikçe aslında yanlış anladığını anlayacağın şey:). Kadın bir kaç dosta sahiptir, erkekle mutluyken dost gözlerin parlamasını en önce fark eder ve "evet evet mutlusun, ben de mutluyum" der. İlişkide tartışmalar olduğunda destek olup sen saçma sapan konuşurken, zaman zaman "kuruntu yapıyorsun diyen ya da haklısın bebeğim deyip sinirleri yatıştırandır. Erkekler pek bilmez ama aslında ilişki iki kişilik değildir. Her şeyden haberdar olan birileri daha mutlaka vardır:) Mutlu yaşanılan anlar, tartışmalar, eğlenceli zamanlar vss vsss.. ilişki ile ilgili çok fazla ayrıntı bilen dost, ilişki sonunda kızgın kediye döner... Dostu kendinden geçmiş, dünyanın durduğunu zannederken onlar hoş bir pembe şaraba artık zehiri akıtıp savaş baltalarını çıkarmışlardır. Çünkü karşıda yıkılan kule dostlarıdır.

Filmde de aslında hayatın içinden bir şey var bu anlamda, dostun eski sevgiliyi ilk gördüğünde "doğduğun güne lanet olsun" demek için pratik yapması ve başarıya ulaşması gibi... Hıım en çok Issız Adamdaki ıssız beyefendi ile yıllar sonra karşılaşıldığında adamın başını eğip biraz mahcup selam vermesi ve dostun fena bir bakış atıpp ama ben unutmadım diyen baş hareketi gibi... tııssss... Sen unutursun ancak dost yaşanılan acıyı ilk gün olduğu kadar sıcak tutabilmek için için elektrikli ocağını senin için açık bırakır:) Şöyle yapalım herkes herkesi affetsin, geriye mahcup bakışlar ve hınzır gülüşler kalsın... Keyfini çıkar! 

PS: Sanırım bu yazdıklarım biraz kadın dilinde oldu.. Bu kadar kadınsal şeyi bünyeye aldıktan sonra normal olarak karşılaman lazım:) Hımmm ne DİNLİYORUZ!!
Filmin 2. sini henüz izleyemedim, hediye etmek isteyenler çekinmesinler:p

2010-10-14

"Ölüm Dansı"



Bugün odamın dört bir yanında, bir yerlere dürttüğüm not defterlerimi gözden geçiriyordum. Genelde aklıma takılan, ilgimi çeken ya da hoşuma giden ayrıntıları not alırım.

Not defterlerini toparlayıp 3 ayda bir :) hala anlamını yitirmemiş olanları araştırmaya başlarım; içlerinde yeni oyun isimlerinden, kitaplara, yeni çıkan bir markadan gidilesi bir ülkeye, gözüm bir yerden ısırıyor dediğim birine, bir programın klavye kısa yoluna, 3 ay önce o gün için önemli olan bir ayrıntıya, kurabiye tarifinden, hayatını merak ettiğim bir tasarımcıdan, tamirci numarasına kadar iştee ne ararsanız hatta aramasanız da vardır..

Enteresan bir ayrıntı tebessüm ettirdi; Steve Rivkin Farklılaş ya da Öl (Differentiate or Die) notumun altında, "Kelebeklerin Ölüm Dansı" yazıyordu...

" Kelebeklerin Ölüm Dansı "
Geçen sene haberleri izlerken bu olay çok ilgimi çekmişti, belki hatırlarsın.
Sakarya'da her yıl, eski Sakarya köprüsü civarında söğüt kelebekleri, bir kaç gün süren, görenleri hayran bırakan bir dansa başlarlarmış ama asıl dikkat çeken kısmı bu değil, bu son uçuşun sonunda hepsi ölürmüş ve bembeyaz kelebeklerden kar gibi bir görüntü oluşurmuş.... Nasıl etkilendiğimi anlatamam; günlerce tripodla bekleyip harika fotoğraflar çekmeli, bunlardan etkili videolar hazırlayıp hani altına hafif müzik koymalı, üzerine de tatlı tatlı efektlerle geçen, konuya özel yazılmış şiirler geçirmelii:)) İşin şakası...

O son uçuşa dans denilmesi, sahne ışıklarının sokak lambaları olması ve harika figürlerin ardından zevkten  gelen ölüm... Tabi ben üzerine yeni yeni anlamlar yüklerken internette araştırayım bakalım ne muazzam şeylere bağlamışlar bu olayı dedim, çok uzatmayacağım bir internet sitesinde yayınlanan yorumları  kopyalayıp yapıştırıyorum.

"Görülmesi gerekir: Bu olay dünyanın başka bir bölgesinde olsa, hemen turistik bir seyahat çevrilir ve büyük paralar kazanılırdı. Bence bu fırsat mutlaka değerlendirilmeli ve turizm için belki de büyük bir gelir kapısı haline gelir. Bir haftalık bir konaklama büyük gelir getirir. Kelebeklerin gizemli son günü. Keşke değerlendirilse."

"Orada olmak isterdim: Kısacık ömrünü özgürce geçiren güzel beyaz kelebekler."

"Mükemmel doğa olayı: Söndürün o ışıkları bırakın hayvanlarda yoluna gitsin. Şu yaptığınız günah"

"Üzülüyor insan: Çirkin görünümlü kargalar ortalama 500 yıl yaşarken bu caanım hayvanların 1 gün yaşaması insanı üzüyor."

 Hepsi kendine göre haklı, üzerine çok uzun sohbetler çevirebiliriz bu yorumların, sonra söz:) Neyse ben gittikçe bu maneviyatla yoğurup, hayran kaldığım bu muhteşem doğa olayından ufak ufak soğumaya başlasam da tabi ki son noktayı beklemem lazımdı; bilimsel açıklama!!!

"İsmi lazım değil bir bilim insanının yorumu şu yöndeydi; "her yıl temmuz ayında görülen bu doğa olayının, erginleşerek sudan çıkan "bir gün sineklerinin" çiftleşme töreni" olduğunu ifade etti. Havada uçuşarak her yıl ilginç görüntüler oluşturan kanatlıları incelediğini belirten bilim insanı, kamuoyunda bilinenin aksine kanatlıların kelebeklerle ilgisinin olmadığını söyledi."
Hayrete düştüm diyemem çünkü genelde böyle olur, iki uç gibidir bilim ve hani daha duygusal daha ruhani şeyler... Biri hayal alemine daldırırken diğeri dank diye vurur kafana; "heyy gerçeğe dön!!":) Tamam yine gerçeğe dönüyorum ama beni yine yıldıramadın bak en azından bir kere çiftleşip yumurtalarını bırakıp ölüyorlarmış vayy bea tören gibi:)

Hımm şarkımız BU olsun mu??
Ps: Yılın ilk kış günleri bena kelebeklerin son dansını çok çekici hale getiriyor. Ne uyuz bir hava hufff...

2010-10-10

"İtinayla Karıştırılır"


"annanem (henüz büyük kadınken:) ve annem"


 
Bu sefer her zaman yaptığım gibi söyleyeceklerime sonundan başlamamaya kararlıyım. Karar verdim toz bulutundan başlangıcım:) Hııımm tamam korkma, o kadar geriye gidersem bu kadar daldan dala konan bir insan olarak bu güne asla gelemem, eminim bu kayboluşu seninde benimde bünyemiz kaldıramaz.
  
Çocukluğumda annanemin evini karıştırmakla başladı kaybolma maceralarım... Annanem yaş gereğince canım ülkemin yokluk zamanlarını devre devre görmüş geçirmiş bir kadındı. Evinde bir odada bir ailenin neredeyse aylarını geçirebileceği erzak vs.. olurdu.

Bu vs. içinde peçeteler vardı ne alaka inan halen bende bilmiyorum. Herhalde vakti zamanında ruhsuz düz peçetelerden kurtulup renkli, desenli peçetelerin piyasaya çıkması coşkusuyla küçük kadınım toplamıştı ne bulduysa. Hatta onda kaldığım zamanlarda başladım peçete koleksiyonuma, onunkileri aşırmakla macera başladı ama üstüne bende çok güzel parçalar eklemiştim. Kim bilir hangi zamanda nerede yitirdim o koleksiyonumu.. Vayy bea kayıplara yeni bir kayıp eklendi bak, yazarken geldi aklıma:)

Hatırla seninde vardı koleksiyonun, hıım kim bilir neydi?? Misket, turbo sakızından çıkan araba kağıtları, çizgi roman, üçgen renkli küçük kolonyalar kim bilir neee... Şimdilerde her şey gibi çocukların biriktirdikleri de değişti tabi bknz; ölü mouse:))

Neler olmazdı ki başka o evde, gizli gizli karıştırırdım bende daha heyecanlı olurdu... Eski acayip gözlükler, oyuncaklar, dedemden sizli bizli mektuplar, anılar, şiirler, kim bilir hangi zamandan kalmış süsler, eski SeS dergileri ohoooo bir çocuğun eşeleyip duracağı, hınzırca gülümseten neler nelerrr..

Eskiden uzuuun zamanlar geçirirdim Nezih kitabevinin alt katında, (gerçi şimdi onlar da yana doğru hacim kazandığından kitap bölümü artık üst katta) Annanemin evinde gibi hissederdim kendimi. Kitaplar, dergiler, boyalar, oyuncaklar... Kendimi güvende hissederdim. Tabi çalışanların gelip yardım etme taleplerini gizlice karıştırıyormuşum gibi ürkerek verdiğim tepki de ayrıydı tabi... Çıkarken genelde bir şeyler alırdım, tabi o kadar karıştırdım:) Kitap alırdım ya da bu kadar uzun zaman geçirince güzel albümleri dinleme olanağı bulursun ki eskiden öyle popüler şeyler olmazdı bunlar.. Çıkmadan bir çalışanın yakasına yapışır "Bu çalan albüm nedir?" diye sorar satın alırdım.. Herhalde bundandır değişik bir müzik zevkine sahibim:)

Bir devre bıraktım, sonrasında DNR'ı keşfettim ya da keşfettirdiler... Benim için orası soğuk, alışveriş merkezi kitapçısıydı. Annanemin sihirli evinden çıkmak benim için güçtü ama artık dünyaya açılmalıydım:) DNR'a yanımdakilere uyum sağlamak için taze gelin gibi kenardan köşeden burun kıvırarak girmeye başladım. Sanki kitaplar eskisi gibi benim karıştırmam için konulmamıştı. Herkes bir yere dağıldığında müziği duydum ritim tutmaya başladım, hıım ritim vardı ama hala soğuktu... Sonra her şeyin yerini öğrenmeye başladım ama halen dokunmuyordum veee filmler gözüme çarptı... Dayanamadım tabi ki karıştırmaya başladım.. Şimdilerde geniş bir arşivim var:) Anlayacağınız önce güzel bir müzik koydu, ardından dansa kaldırdı, ben nazlandım ama sonunda ritme uyum sağladım ve uzun yıllardır şehrin muhtelif yerlerinde süren flörtümüz başladı....

Her ay almadığımız ama bu ay bakalım neler var dediğimiz bir erkek dergimiz var mesela.. Şaşırma:) Dergi kapağında;

"Piyasada ki paranın hepsi sizin olacak",
"Yatakta asrın erkeği olmak için 10 numara",
"Aşık olduğun kadın 3 dakikada senin olsun",
"Baklava baklava kasın olsun, hemde yattığın yerde",
"İşinde yat ama dünya kölen olsun" gibi gibi vaatler bulunmakta...
Bu muhteşem tablo her ay tamam mı diyee bakıyoruz mesela. Ahh ahh birde bizim dergilerle dalga geçerler yaa gerçi en azından onların dergilerinde estetik bir şeyler var "kadın"... Bizimkilerde ne var "kadın" !... Hıım bu ayrı bir yazı ve araştırma konusu olabilir:)

Emin ol yine bir DNR'da karşılaşırız büyük ihtimal ben ritme uyumlu halen onunla flört ediyor olacağım... Eğer yoksam bil ki kalbimi başka biri kapmıştır ama bilirsin zordur alışkanlıklarımdan vazgeçmek:))

PS: Kocaman olana kadar gece yatmadan önce anlattığı hikayelerini, getirdiği garip otları (hatta keçiboynuzunu, iğdeyi), onu kandırıp eğlenmek için uydurduğumuz hikayeleri, soğuk kış akşamları bize mısır patlatmasını .... O küçük kadını ve sihirli evini özlüyorum...    ...... Özlüyorum!!...
Aaa unutmadan içimden gelen parça BUDUR!!...

2010-10-09

"Öldüren Şüphe" - "Charade"





 
Televizyonda çok kereler gözünüze çarpmıştır bu film, 1963 yapımı... Geçen ucuzluk sepetindeydi, bunun burada ne işi var dediğim filmler arasındaydı. Başrol oyuncuları çarpıcıdır; Audrey Hepburn, Cary Grant...  

Audrey Hepburn hakkında söylenecek çok söz vardır ama şimdilik filmdeki tarzının her zaman olduğu gibi etkileyici olduğunu söyleyebilirim. Şirin, çekici ve baştan aşağı stil...

Bildiğin gibi filmlerin ayrıntı konularına girmiyorum onu izleyip yaşama zevkini sen yaşamalısın.

Diyaloglar akıcı, çarpıcı, esprili ve zekice... Şimdilerin romantik komedi filmleri gibi ama aslında çok da farklı.. İçinde eskiden kalma bir samimiyet var, o kadar belli ki günümüze ait olmadığı. Günümüzde çekilmiş olsa üzerine biraz teknoloji geniş açı muazzam ortamda görüntüler işlenirdi eminim... Az mekan var evet çünkü odak oyuncular ve diyaloglar... Küçük küçük tattırılmış mekanlar da var tabi zaten film Paris'de çekildiğinden bu kadarı da süsüdür.. Cary Grant yaş itibari ile Audrey Hepburn'den büyüktür ama yine de uyumları harikadır. Her ne kadar kadın kovalar adam kaçar havası olsa da o kaçısın ardındaki aşk nazlanmaları keyiflidir.

Sorarım sana filmleri efsaneleştiren biraz da müzikleri değil midir?
Bilirsin sen, bu konuda kim açık ara farkla en öndedir??
.............................
HENRY MANCINI
.............................
Bu filmin de şahane müziği yine ona aittir. O yıllarda yurdum sanatçılarının söylediği tüm şarkılar zaten yurt dışı menşeli olduğundan tabi ki bunu da Sayın Ajda Pekkan pas geçmeden seslendirmiştir. Onu da İstersen LİNK ten dinleyebilirsin. 
HENRY MANCINI demişken müziğini yaptığı bir kaç efsanenin en azından adını geçirmeden olmaz; peter gunn, midnight cowboy, a hard days night, komser colombo, pink panther, breakfast at tiffanys, love story bunlardan bir kaçıdır.

Filmin sonu sürprizle biter ama her ne kadar bilinse de tekrar tekrar izlenilesi lezzettedir. Tavsiyem yağmurlu bir günde tatlı tatlı battaniyeye sarılıp izlemendir... Yani ben öyle yaptım, oldu:)
Belki filmden ufak bir kesit görmek istersin diye veriyorum LİNK'i....

PS: Acaba bir süre eski filmleri mi izlesek? Biraz bu günden uzaklaşmaya ve duygularımızı geri kazanmaya ihtiyacımız var sankiii...