Yılın soğuk aylarına girdimiz günlerde planlarımız artık iç mekanlara doğru kaydı. İç mekanlardan kastım gece alemlerinin büyük bahçeleri kapandı hadi kapalı yerlerine çekilelim değil aslında... Gece hayatı keyiflidir ama en azından benim için tadımlık olarak bünyeye alınasıdır.
Şimdilerde nedense gece hayatı deyince misss gibi kurulmuş bir masa etrafında oturmuş samimiyet geliyor aklıma. Güldüğünde gülebilecek, ağladığında sırtını sıvazlayan bir samimiyet... Tercihimi kafamın dibinde yemekten çatalımı kaldırdığım anda alınan tabaklardan yana kullanmıyorum mesela, aksine muhabbetin keyfinden koyuldukça koyulan bardaklara, hatta bitmeden yenisi istenen sohbet mezelerinden kullanıyorum. Uzun uzaya sohbetleri pek severim bilirsin böyle zamanlarda....
Ne yalan söyleyeyim sen belli bir limitten sonra çekilmeyenlerdensin. Seni dinlemiyorum demek istemem, sesin bir süre sonra duyum eşiğim altında kaldığından seni duyamıyor olabilirim diye açıklamak istiyorum. Sürekli gülümsüyor olmamın sebebinin limit aşımı değil dinlemediğimden idare amaçlı olduğunu anlaman pek iyi olmayacak bu yazıdan sonra ama olsun nasılsa o ara aklına gelmeyecektir :)
Yazmaya başlayınca hızımı alamayıp yine ara sokaklarda yolumu kaybettiğimden halen konuya girdiğimle kalmış durumdayım aslında....
Hımmm soğuk hava, iç mekanlar ve gece demiştik evet....
Hımmm soğuk hava, iç mekanlar ve gece demiştik evet....
Sinema, mısır ve hatta özellikle de suare olursa deymeyin keyfime... Peki ya tiyatro, dinleti, ne bileyim orkestra konserleri vs... Ne kadar uzak kaldığımızın farkında mısın??
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgC0UPN6OG9fHsgjF4EloYHlE5DZzmW239Lj4898M1ygf8uvI8rMOhPhvG4G3DFvksnYhfTdKlFIGmw28q8kMyeLUAFTAxW9_FYgG-GQYelqfVW3Qo7lbQhpqj1xTexwsqMJmcz2GfSSP7a/s200/orchestre.jpg)
Büyük bir salondaydık ve şöyle bir etrafıma baktığımda büyük şaşkınlık yaşadım. Etrafımızda oturan katılımcıların hepsi abartmıyorum 65 yaş üzeriydi. Şık giyinmiş, özenle dik oturan bir kitle. Anlam veremiyorum, sence sanatın yaş limiti mi var?? Şimdi durup düşünelim, en son tiyatroya gidiş tarihini hatırlıyor musun? Ruhunu daha ne kadar sığlaştırabilirsin, peki bunun bir limiti var mı??
Korkma bazı konularda zaman zaman biraz ateşli çıkışlarım vardır, bilirsin ;) Neyse, beni çok etkileyen şu adını vermediğim orkestradan bahsetmek istiyorum biraz.. Kökeninde tutkusunu bulmuş insanlar topluluğu olduğu kesin ama tabiki hınzırca gözlem yapıp eğlenecek zamanı da buldum uçuşum sırasında ;)
Orkestra arasında kemanını birazdan atıp EErool yemek hazır diye sesleneceğini düşündüğüm teyzeler olduğu gibi hani şu filmlerde gördüğümüz bembeyaz tenli, kırmızı rujlu viyolonsel çalan seksi kadın, sokakta görseniz bu beyefendi sanatın bir dalından ama hangi dalından diyebileceğiniz karizmada ya da atom mühendisi kıvamında çaldığı aletten ses çıkarabildiğine bile şaşırdığınız insanlar... Küçücük bir kadının kendi büyüklüğünde bir kontrbasın tellerine narince dokunarak ses çıkarmasını, kocaman bir adamın hatta birazdan bunu kesin yutar diye adrenalin yaptığın minicik bir üflemeli aletten döktüğü cüssesi kadar büyük notaları hayranlıkla izledim ve dinledim.
Bu psikolojik sorun mu, yetenek mi, yoksa gayet normal bir durum mu bilemem hatta ilgilenmiyroum da ama sadece dinleyemiyorum. Koklarım, izlerim, dinlerim, dokunurum... Tüm bunları yapamayacağım bir ortamsa kendim dokular, kokular, sesler hatta şekiller hayal ederim... Hikayeler yazarım bir yandan ve yaşatırım onları... Garip bir gözlem belki ama müzik aleti çalan insanların çalma stillerine göre bence hayat içinde verdikleri tepkiler hatta yaşayış biçimleri paralel. Durağan, tepkisiz, sabırlı, tutkulu, sinirli... Kimbilir dünyayı oturduğum yerden keşfe çıkan ben yüz yıllık bir araştırmayı evreka tadında satıyorumdur şimdi sana:))) Ne demişler:
"gök kubbe altında söylenmemiş söz yoktur!"
Orada yüzünü görmeden izlediğim biri daha vardı, bir lider... O muhteşem dengenin orta noktası; orkestra şefi. Tüm orkestra tellerle ona bağlı gibi. Gözler onun tek bir hareketini bekler halde yola dökülmek için. Sinirlenen, gülümseyen, acı çeken özetle içindeki coşkuyla kalabalıkları yöneten bu arkası dönük adamı sevdim. Ne yalan söyleyeyim yüzünden de bir hayır görmedim :)
Yazının başından sonuna yeniden okuduğumda nereden nereye geldiğim konusunda kendimi takdir ettim.:) Bu kadar yol insanı yorar diyorum ve bu ara erken bastıran sevgili uykunun kollarına kendimi zevkle bırakıyorum.
Ps: Sanatın ve sanatçının pek bir dostuyum hatta yakın zamanda elimde keman kutumla topuklarımı tıkırdatarak hala yol alır halde görebilirsin beni ;) Bugün LİNK'de yazıya başladığımda beni güzel bir masaya götüren şarkı var, eminim özellikle sana tanıdık gelecek...........
0 yorum:
Yorum Gönder